19 Mart 2013 Salı

Obez çocuğun tedavisinde aile hekiminin rolü



Yanlış beslenme alışkanlıkları, modern çağın getirdiği hareketsizlik, hazır yemek tüketimi, porsiyonların büyümesi, alınan ve harcanan kalori dengesizliği gibi nedenlerle Avrupa’da her 2 yetişkinden 1’i ve her 7 çocuktan 1’i aşırı kilolu veya obezdir.



WHO ve OECD raporlarına göre, OECD ülkelerindeki nüfusun yarısı obez veya aşırı kiloludur. 10 yıl içinde nüfusun 2/3’ünün aşırı kilolu hale geleceği tahmin edilmektedir. Türkiye’de obezite ve diyabet en önemli toplum sağlığı sorunlarıdır. Dünya Sağlık Örgütü diyabeti yeni bin yılın en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak kabul etmektedir. 2010 yılında ülkemizde yapılan TURDEP-II çalışmasında, geçtiğimiz 12 yılda diyabet sıklığının %90, obezitenin ise %44 arttığı gösterilmiştir. Yine aynı çalışmada Türk erişkin toplumunda diyabet sıklığının %13.7’ye ulaştığı ortaya çıkmıştır.

Dünyayla birlikte Türkiye’de de özellikle son 10 yılda çocuklarda obezite görülme sıklığı arttı. Beslenme alışkanlıklarındaki ve sosyal yaşamdaki ciddi değişimler bu artışın en önemli nedenleri arasında yer alıyor.
Annelerin eskiye oranla daha çok çalışıyor olması, evde yemek yeme alışkanlığının azalmasına ve fast-food tüketiminin artmasına yol açtı. Ayrıca çocukların boş zamanlarını artık bilgisayar ya da televizyon başında geçirmeleri ve hareketsizlik obeziteyi artıran bir başka unsur olarak karşımıza çıkıyor.



Obezite erken tespit ve tedavi edilmeli

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Gastroentroloji, Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan ve Uzman Diyetisyen Binnur Okan çocuklarda obezite tedavisi konusunda bilgiler verdi. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi çatısı altında çocuklarda obezite tedavisi alanında bir ekip olarak çalışan Dr. Gülcan ve Dyt. Okan, obezitenin erişkin yaşlarda da kalp damar, karaciğer ve diyabet hastalığına yakalanma riskini artırdığının altını çizerek, “Obezite erken tespit edilmeli ve tedavi edilmeli. Hem tespit hem tedavi sürecinde aileler kadar çocuk hekimlerine de çok iş düşüyor” diyor.

Son yüzyılda, kişi başına şeker tüketimi 50 kat arttı. Sofra şekeri, vücuda girince, kan şekerini yükseltir. Bu yükselmeler pankreastan insülin salgısını başlatır ancak aşırı şeker tüketimi ve ani şeker yükselmeleri sonucu pankreasın aşırı insülin salgılaması  “reaktif hipoglisemi” ataklarına sebep olabilir ve sık yaşanan tatlı krizleri ortaya çıkar. Reaktif hipoglisemi bir süre sonra kalıcı insülin fazlalığına dönüşürse “insülin direnci” gelişir. Tatlı atakları, şeker krizleri, çikolata, dondurma nöbetleri sıklaşıp şekerli yoğun beslenme devam ettikçe kısır döngü başlar. Sonrasında hipoglisemi yemeleri ile gelen kilolar, bel kalınlaşması ve göbeklenme... Sonrasında pankreas yavaş yavaş yoruluyor, insülin rezervleri tükenmeye başlıyor ve diyabete aday olarak başlayan bu kısır döngü önlem alınmadığı takdirde bireyi diyabet hastası yapabiliyor.

Neden besleme bozukluğu ve hareketsizlik

Çocuklarda obezitenin en belirgin iki nedeninin besleme bozukluğu ve hareketsizlik olduğunu belirten Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Gastroentroloji, Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan, diğer nedenlere kıyasla daha az da olsa genetik faktörlerin de rol oynadığını söylüyor. “Dünya ile birlikte Türkiye’de de özellikle son 10 yılda çocuklarda obezite görülme sıklığı arttı. Beslenme alışkanlıklarındaki ve sosyal yaşamdaki ciddi değişimler bu artışın en önemli nedeni. Annelerin eskiye oranla daha çok çalışıyor olması, evde yemek yeme alışkanlıklarımızın azalmasına ve fast-food tüketiminin artmasına yol açtı” diyen Dr. Gülcan ayrıca çocukların boş zamanlarını artık bilgisayar ya da televizyon başında geçirdiklerini ve hareketsizliğin obeziteyi artıran bir başka unsur olduğunu ifade ediyor.

Yanlış beslenme alışkanlıkları, modern çağın getirdiği hareketsizlik, hazır yemek tüketimi, porsiyonların büyümesi, alınan ve harcanan kalori dengesizliği gibi nedenlerle Avrupa’da her 2 yetişkinden 1’i ve her 7 çocuktan 1’i aşırı kilolu veya obezdir. Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) kaynaklarına göre de AB ülkelerinde tahmini 25 milyon kişi diyabet ile yaşamaktadır. Obezitenin giderek artması ile hükümetlerin obeziteyi önlemeye yönelik çalışmalarında da artış gözlenmektedir.



“Obeziteyi çocuk hekimleri tespit etmeli”

Obezitenin tespit edilmesi konusunda çocuk hekimlerine çok görev düştüğünü belirten Dr. Gülcan “Hekimler olarak obeziteyi genelde atlıyoruz. Hasta bize hangi hastalıkla gelirse gelsin, muayene sırasında mutlaka boyuna ve kilosuna bakmalıyız. Eğer obezite söz konusu ise bu konuda aileleri bilgilendirmeliyiz. Hastanın şikayeti dışında da obezitenin taranması hekimin toplumsal görevidir” diye aktarıyor. Dr. Gülcan obezitenin tetiklediği sağlık problemlerini şöyle sıralıyor: “Obezite ciddi kalp damar hastalıklarına davetiye çıkarır. Diyabete, metabolik sendrom dediğimiz insülin direncine, karaciğer yağlanmasına neden olabilir. Karaciğer yağlanması en ciddi sorunlardan biridir, çünkü hastalık tedavi edilmediğinde siroza dönüşür ve ciddi ölüm riski taşır.”


Doğru beslenme ve düzenli spor

Söz konusu hastalıklara çocukluk yaşlarında rastlanabildiği gibi eğer obezite devam ederse erişkin yaşlarda da rastlandığına dikkat çeken Dr. Gülcan, “Obezitenin çocuk yaşta farkedilmesi ve tedavi edilmesi sonraki yaşlardaki rahatsızlıkların da önüne geçilmesini sağlar. Doğru beslenme ve düzenli spor konusunda küçük yaşlarda yapılan bilinçlendirme geleceğe yatırımdır” diyor.
                               
Ebeveyn kendi beslenmesini değiştirmeli

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nden Uzman Diyetisyen Binnur Okan tedavi sürecinde yeme alışkanlıkları, uyku düzeni, fiziksel aktiviteler ve boş zamanlarını nasıl değerlendirdiği konularında çocuğun ve ailenin alışkanlıklarını detaylı bir şekilde değerlendirdiklerini ifade ediyor.  “Ne kadar doğru alışkanlık kazandırılmaya çalışılsa da çocuk her konuda anne babayı taklit eder. Ailenin yapacağı en önemli şey çocuğa örnek olmasıdır” diyen Dyt. Okan yaklaşımın da önemli olduğunun altını çiziyor.



Çocukla kurulan iletişim

“Çocukla iletişim kurarken ‘sen hastasın, bu yüzden diyet yapman gerekiyor’ yaklaşımı bizi başarısızlığa hatta telafisi olmayan bozukluklara sürükler. Onun yerine ‘senin şimdiden sağlıklı beslenmeyi öğrenmen gerekiyor ki hayat boyu sağlıklı yaşayabilesin’ yaklaşımını benimsemek gerekiyor. Çocuğun üzerinde beslenme baskısı kurmak iyi sonuç getirmez. Hiçbir şeyi yasaklamamalı ama çocuğu ona zararlı olan yiyeceklerin tatlarından uzaklaştırmalı, tüketmesi ertelenmeli. Birden fazla sağlıklı alternatif sunarak seçim yapma şansı vermeli. Bu kolay ve kısa bir süreç değil. Bunu kısa süreli bir diyet olarak değil, yaşam boyu sürecek bir sağlıklı beslenme alışkanlığı görmeli.”
Beslenme bozukluklar ile sınav stresi arasında ilişki olduğunun da altını çizen Dyt. Okan, “Sınav stresi çok erken yaşlara indi. Çocuklar streste oldukları için doğru beslenmeyi sınavdan sonrasına erteliyor, sürekli ders çalışma zorunluluğundan ötürü eve hapsoluyor, dışarı çıkıp fiziksel aktivitelerde bulunmak vakit kaybı olarak görülüyor. Oysa fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme zihinsel aktiviteyi besler” diyor.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder