Yanlış beslenme alışkanlıkları, modern çağın getirdiği
hareketsizlik, hazır yemek tüketimi, porsiyonların büyümesi, alınan ve harcanan
kalori dengesizliği gibi nedenlerle Avrupa’da her 2 yetişkinden 1’i ve her 7
çocuktan 1’i aşırı kilolu veya obezdir.
WHO ve OECD raporlarına göre, OECD ülkelerindeki nüfusun
yarısı obez veya aşırı kiloludur. 10 yıl içinde nüfusun 2/3’ünün aşırı kilolu
hale geleceği tahmin edilmektedir. Türkiye’de obezite ve diyabet en önemli
toplum sağlığı sorunlarıdır. Dünya Sağlık Örgütü diyabeti yeni bin yılın en
önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak kabul etmektedir. 2010 yılında
ülkemizde yapılan TURDEP-II çalışmasında, geçtiğimiz 12 yılda diyabet
sıklığının %90, obezitenin ise %44 arttığı gösterilmiştir. Yine aynı çalışmada
Türk erişkin toplumunda diyabet sıklığının %13.7’ye ulaştığı ortaya çıkmıştır.
Dünyayla birlikte Türkiye’de de özellikle son 10 yılda
çocuklarda obezite görülme sıklığı arttı. Beslenme alışkanlıklarındaki ve
sosyal yaşamdaki ciddi değişimler bu artışın en önemli nedenleri arasında yer
alıyor.
Annelerin eskiye oranla daha çok çalışıyor olması, evde
yemek yeme alışkanlığının azalmasına ve fast-food tüketiminin artmasına yol
açtı. Ayrıca çocukların boş zamanlarını artık bilgisayar ya da televizyon
başında geçirmeleri ve hareketsizlik obeziteyi artıran bir başka unsur olarak
karşımıza çıkıyor.
Obezite erken
tespit ve tedavi edilmeli
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Gastroentroloji,
Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan ve Uzman Diyetisyen
Binnur Okan çocuklarda obezite tedavisi konusunda bilgiler verdi. Yeditepe
Üniversitesi Hastanesi çatısı altında çocuklarda obezite tedavisi alanında bir
ekip olarak çalışan Dr. Gülcan ve Dyt. Okan, obezitenin erişkin yaşlarda da
kalp damar, karaciğer ve diyabet hastalığına yakalanma riskini artırdığının
altını çizerek, “Obezite erken tespit edilmeli ve tedavi edilmeli. Hem tespit
hem tedavi sürecinde aileler kadar çocuk hekimlerine de çok iş düşüyor” diyor.
Son yüzyılda, kişi başına şeker tüketimi 50 kat arttı. Sofra
şekeri, vücuda girince, kan şekerini yükseltir. Bu yükselmeler pankreastan
insülin salgısını başlatır ancak aşırı şeker tüketimi ve ani şeker yükselmeleri
sonucu pankreasın aşırı insülin salgılaması
“reaktif hipoglisemi” ataklarına sebep olabilir ve sık yaşanan tatlı
krizleri ortaya çıkar. Reaktif hipoglisemi bir süre sonra kalıcı insülin
fazlalığına dönüşürse “insülin direnci” gelişir. Tatlı atakları, şeker
krizleri, çikolata, dondurma nöbetleri sıklaşıp şekerli yoğun beslenme devam
ettikçe kısır döngü başlar. Sonrasında hipoglisemi yemeleri ile gelen kilolar,
bel kalınlaşması ve göbeklenme... Sonrasında pankreas yavaş yavaş yoruluyor,
insülin rezervleri tükenmeye başlıyor ve diyabete aday olarak başlayan bu kısır
döngü önlem alınmadığı takdirde bireyi diyabet hastası yapabiliyor.
Neden besleme
bozukluğu ve hareketsizlik
Çocuklarda obezitenin en belirgin iki nedeninin besleme
bozukluğu ve hareketsizlik olduğunu belirten Yeditepe Üniversitesi Hastanesi
Çocuk Gastroentroloji, Hepatoloji ve Beslenme Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir
Gülcan, diğer nedenlere kıyasla daha az da olsa genetik faktörlerin de rol
oynadığını söylüyor. “Dünya ile birlikte Türkiye’de de özellikle son 10 yılda
çocuklarda obezite görülme sıklığı arttı. Beslenme alışkanlıklarındaki ve
sosyal yaşamdaki ciddi değişimler bu artışın en önemli nedeni. Annelerin eskiye
oranla daha çok çalışıyor olması, evde yemek yeme alışkanlıklarımızın
azalmasına ve fast-food tüketiminin artmasına yol açtı” diyen Dr. Gülcan ayrıca
çocukların boş zamanlarını artık bilgisayar ya da televizyon başında
geçirdiklerini ve hareketsizliğin obeziteyi artıran bir başka unsur olduğunu
ifade ediyor.
Yanlış beslenme alışkanlıkları, modern çağın getirdiği
hareketsizlik, hazır yemek tüketimi, porsiyonların büyümesi, alınan ve harcanan
kalori dengesizliği gibi nedenlerle Avrupa’da her 2 yetişkinden 1’i ve her 7
çocuktan 1’i aşırı kilolu veya obezdir. Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF)
kaynaklarına göre de AB ülkelerinde tahmini 25 milyon kişi diyabet ile
yaşamaktadır. Obezitenin giderek artması ile hükümetlerin obeziteyi önlemeye
yönelik çalışmalarında da artış gözlenmektedir.
“Obeziteyi çocuk
hekimleri tespit etmeli”
Obezitenin tespit edilmesi konusunda çocuk hekimlerine
çok görev düştüğünü belirten Dr. Gülcan “Hekimler olarak obeziteyi genelde
atlıyoruz. Hasta bize hangi hastalıkla gelirse gelsin, muayene sırasında
mutlaka boyuna ve kilosuna bakmalıyız. Eğer obezite söz konusu ise bu konuda
aileleri bilgilendirmeliyiz. Hastanın şikayeti dışında da obezitenin taranması
hekimin toplumsal görevidir” diye aktarıyor. Dr. Gülcan obezitenin tetiklediği
sağlık problemlerini şöyle sıralıyor: “Obezite ciddi kalp damar hastalıklarına
davetiye çıkarır. Diyabete, metabolik sendrom dediğimiz insülin direncine,
karaciğer yağlanmasına neden olabilir. Karaciğer yağlanması en ciddi
sorunlardan biridir, çünkü hastalık tedavi edilmediğinde siroza dönüşür ve
ciddi ölüm riski taşır.”
Doğru beslenme ve
düzenli spor
Söz konusu hastalıklara çocukluk yaşlarında
rastlanabildiği gibi eğer obezite devam ederse erişkin yaşlarda da
rastlandığına dikkat çeken Dr. Gülcan, “Obezitenin çocuk yaşta farkedilmesi ve
tedavi edilmesi sonraki yaşlardaki rahatsızlıkların da önüne geçilmesini
sağlar. Doğru beslenme ve düzenli spor konusunda küçük yaşlarda yapılan
bilinçlendirme geleceğe yatırımdır” diyor.
Ebeveyn kendi
beslenmesini değiştirmeli
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nden Uzman Diyetisyen
Binnur Okan tedavi sürecinde yeme alışkanlıkları, uyku düzeni, fiziksel
aktiviteler ve boş zamanlarını nasıl değerlendirdiği konularında çocuğun ve
ailenin alışkanlıklarını detaylı bir şekilde değerlendirdiklerini ifade
ediyor. “Ne kadar doğru alışkanlık
kazandırılmaya çalışılsa da çocuk her konuda anne babayı taklit eder. Ailenin
yapacağı en önemli şey çocuğa örnek olmasıdır” diyen Dyt. Okan yaklaşımın da
önemli olduğunun altını çiziyor.
Çocukla kurulan
iletişim
“Çocukla iletişim kurarken ‘sen hastasın, bu yüzden diyet
yapman gerekiyor’ yaklaşımı bizi başarısızlığa hatta telafisi olmayan
bozukluklara sürükler. Onun yerine ‘senin şimdiden sağlıklı beslenmeyi öğrenmen
gerekiyor ki hayat boyu sağlıklı yaşayabilesin’ yaklaşımını benimsemek
gerekiyor. Çocuğun üzerinde beslenme baskısı kurmak iyi sonuç getirmez. Hiçbir
şeyi yasaklamamalı ama çocuğu ona zararlı olan yiyeceklerin tatlarından
uzaklaştırmalı, tüketmesi ertelenmeli. Birden fazla sağlıklı alternatif sunarak
seçim yapma şansı vermeli. Bu kolay ve kısa bir süreç değil. Bunu kısa süreli
bir diyet olarak değil, yaşam boyu sürecek bir sağlıklı beslenme alışkanlığı
görmeli.”
Beslenme bozukluklar ile sınav stresi arasında ilişki
olduğunun da altını çizen Dyt. Okan, “Sınav stresi çok erken yaşlara indi.
Çocuklar streste oldukları için doğru beslenmeyi sınavdan sonrasına erteliyor,
sürekli ders çalışma zorunluluğundan ötürü eve hapsoluyor, dışarı çıkıp
fiziksel aktivitelerde bulunmak vakit kaybı olarak görülüyor. Oysa fiziksel
aktivite ve sağlıklı beslenme zihinsel aktiviteyi besler” diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder