5.Uluslararası Bipolar
Bozukluklar Kongresi kapsamında gerçekleştirilen ve Türkiye Bipolar Bozukluklar
Derneği tarafından düzenlenen “Uçlardan Dengeye” konferansı bipolar bozukluğu
olan hastalar ve yakınlarını daha iyi anlamak amacıyla gerçekleştirildi.
Türkiye Bipolar Bozukluklar
Derneği tarafından düzenlenen “Uçlardan Dengeye” konferansına Uluslararası Bipolar Bozukluklar
Derneği Başkanı Prof. Dr. Willen Nollen, Bipolar Bozukluklar Derneği Türkiye
Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Simavi Vahip, Prof. Dr. Kaan Kora, Prof. Dr. Ömer
Aydemir ve sanatçı Nurseli İdiz ile gazeteci Banu Güven katıldı.
İki uç arasında
Nüfusun yaklaşık %3-4'ünü etkileyen
ciddi bir duygudurum bozukluğu olan bipolar bozuklukta kişinin duygudurumu,
maniden depresyona aşırı 'iki uç' arasında değişebiliyor. Manik epizod
sırasında, kişi aşırı mutlu ya da iritabl olurken, depresif epizod sırasında
son derece üzgün ve umutsuz hissediyor. Epizodlar arasında kişinin duygudurumu
normal olabiliyor. Duygudurumdaki bu değişimler ya da 'duygudurum
dalgalanmaları' saatler, günler, haftalar ya da aylarca sürebiliyor. Sağlıklı
kişilerdeki normal 'iniş ve çıkışların' tersine, bu duygudurum dalgalanmaları
şiddetli ve yaşamı tehdit edici olabiliyor ve normal, sağlıklı işlevselliği
engelleyebiliyor.
Bipolar bozukluk herhangi
bir yaşta görülebilirse de, tipik olarak ergenlik döneminin sonu ya da
erişkinlik döneminin başında başlıyor. Çoğunlukla bir hastalık olarak
tanınmıyor ve bu bozukluğu olan kişiler gereksiz yere yıllarca ve hatta on
yıllarca sıkıntı çekebiliyor. Tedavi edilmediğinde, alkol ve madde kötüye
kullanımı, bozulmuş ilişkiler, kötü iş veya okul performansı, finansal ve
sosyal sorunlar ve artan intihar riski gibi yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Doğru
tanı, etkili tedavi ve uygun destekle, bipolar bozukluğu olan pek çok kişi
duygudurum dalgalanmalarında denge sağlayarak; normal, üretken ve tatmin edici
yaşam sürebiliyor.
Doğru tanı ve tedavi ile
dengeli bir hayat…
5.Uluslararası Bipolar
Bozukluklar Kongresi kapsamında gerçekleştirilen “Uçlardan Dengeye” konferansına
katılan sanatçı Nurseli İdiz, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde
psikiyatrik ya da nörolojik hastalıkların yeterince önemsenmediğini, bu konuda
farkındalık oluşmadığını söyledi. Uzun yıllar bipolar bozukluk nedeniyle acı
çektiğini anlatan İdiz, pek çok doktora başvurmasına rağmen bu hastalığı 15
yıldır çektiğini ve yalnızca bir yıl önce teşhis konduğunu belirtti.
Bipolar bozukluğu insan
psikolojisini en fazla etkileyen ve teşhisi en zor konan hastalıklardan biri
olarak niteleyen İdiz, bipolar bozukluk nedeniyle kendi meslek hayatına zarar
vermiş olabileceğini çünkü insanların bu hastalığa sahip kişilerle çalışmak
istemediğini vurguladı.
Bipolar bozukluğun
hayatının çok kötü bir döneminde tetiklenip ortaya çıktığını söyleyen Nurseli
İdiz, “Sanatçı olduğum için deli-dolu olduğumu söylüyorlardı. Gelgitler
yaşıyordum, aşırı davranışlarım oluyordu, alkol kullanıyordum, terapi de
uygulanıyordu fakat tanı konamıyordu. Bu şekilde 15 yılım geçti ne yazık ki”
dedi.
Nurseli İdiz, “Doğru
teşhis, doğru uzman ve hastalığa yüzde 100 inanmakla başlayan bir tedavi
süreciyle insanların hayatı çok daha dengeli ve kontrol edilebilir bir hale
geliyor, bu konuda insanların çekinmeden hastalığıyla yüzleşmeleri gerektiğine
inanıyorum” şeklinde konuştu.
Bipolar bozukluk ve kalıtım
Bipolar bozukluğun kesin
nedeni bilinmemekle birlikte araştırmacılar bunun beyindeki bazı kimyasalların
dengesizliğinin sonucu olduğunu düşünüyorlar. Bipolar bozukluğun aileden
kaynaklanma olasılığı yüksek ve bipolar bozukluğu olan kişilerin üçte ikisinden
çoğunun bu bozukluğu ya da majör depresyonu olan en az bir akrabası var.
Bununla birlikte, genetik bilimi kimlerin bu hastalığa yakalanacağı kimlerin
ise yakalanmayacağını tam olarak açıklayamıyor. Hastalığın gelişimi bir
sensitizasyon (sinirsel tutuşma) sürecinden kaynaklanıyor olabilir. Hastalığın
ilk epizodlarını büyük bir değişim ya da bir stres vakasının ortaya çıkardığı
ya da 'tetiklediği' fakat her epizodun da bir sonraki epizodu daha olası kılan
ve sonunda spontan olarak oluşan epizodlara yol açtığı düşünülüyor.
Bipolar bozuklukta tanı
kriterleri
Bipolar bozuklukta tanının;
mevcut semptomlara, hastalığın gidişine, hastanın öyküsüne ve eğer mümkünse
aile öyküsüne dayanması gerekir. Tanı sürecinin başında, duygudurum
değişikliklerine neden olabilecek diğer herhangi bir hastalık olasılığını
dışlamak için kişinin fiziksel muayeneden geçirilmesi gerekir. Kişi çoğu zaman
herhangi bir sorun olduğunu inkar eder ya da sorunları mental hastalıktan başka
nedenlere bağlar. Bu nedenle doğru tanıda kişinin yakınlarının anlatımları da
çok önemlidir. Ayrıca ailenin mental öyküsüne ilişkin bilgiler de değerlidir.
Bipolar bozukluk döngüsel bir duygudurum bozukluğu olduğundan, doktorun
hastanın mental öyküsü hakkında genel bir bakışa sahip olması ve önceki
atakları gözardı etmemesi son derece önemlidir.
Gazeteci Banu Güven, 20 yıl
önce çok yakın bir arkadaşının ruhsal anlamda büyük değişimler gösterdiğini ve
bu nedenle çok sarsıldığını belirterek, “İyi olduğunu düşünürken bir yandan da
acı çektiğini hissediyordum” dedi. Güven, onu anlamaya çalıştığını, tedavi
görmeye başladıktan sonra iyi olduğunu ve arkadaşının o günden beri hayatını dengede
yaşadığını söyledi.
Mani özgüveni artırıyor
Marmara Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Kaan Kora, depresyon
sırasında; çökkünlük, derin üzüntü, zevk aldığı faaliyetlere karşı ilgi ve
istek azalması, karamsarlık, mutsuzluk, suçluluk, ölümle ilgili düşünceler,
unutkanlık, kararsızlık, dikkat azalması ve dağınıklık, yorgunluk ve halsizlik,
huzursuzluk, huzursuzluğa bağlı olarak yerinde duramama, uyku değişiklikleri,
iştahta değişiklikler, enerji azalması gibi değişiklikler olduğunu belirtti. Bu
belirtilerin en az birkaç tanesinin iki hafta ya da daha fazla süreyle hiç
değişmeden devam etmesi ve bu değişikliklerin kişinin gündelik yaşamını
etkileyecek boyuta ulaşması halinde bu tabloya depresyon adı verdiklerini
kaydetti.
Prof. Dr. Kaan Kora, mani
döneminde ise kişide aşırı coşku ve neşe görüldüğünü, bazen de neşenin öfkeyle
yer değiştirebildiğini belirtti. Bu kişilerin gün içerisinde çok az uyuyarak
çok enerjik olduklarını, her zamankinden daha hızlı konuştuklarını,
düşüncelerinde hızlanma olduğunu ve buna bağlı olarak dikkat dağınıklığının ön
plana çıktığını ifade etti. Bu kişilerin kendine güveninin arttığını söyleyen
Kora, kişinin kendisini olduğundan daha önemli hissettiğini ve o şekilde
davrandığını, fazla para harcamaya başladığını, hızlı araba kullanımı, cinsel
aktivitede artış, alkol tüketiminde artış, beklenmeyen plan ve projelere atılma,
tehlikeli işlere kalkışma gibi değişiklikler olduğunu belirtti. Bu durumun bir
süredir devam ettiği ve kişinin gündelik yaşamını etkileyecek boyuta vardığı
durumlarda kişiye mani tanısı konduğunu belirtti.
Hastalığını genetik ve
stresli yaşamla ilgili olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kora, toplumun yüzde
3-4’ünde bu hastalığın görüldüğünü söyleyerek bunun tedavi edilebilir bir
bozukluk olduğunun altını çizdi.
Tedavi ömür boyu sürmeli
Bipolar bozukluğun
tedavisinde ilaç tedavisi ile psikoterapinin birlikte kullanıldığını belirten Prof.
Dr. Ömer Aydemir, bu amaçla duygu durumu dengeleyici ilaçları kullandıklarını
söyledi. Böylece duygulardaki iniş çıkışları kontrol ettiklerini; antipsikotik
ve antidepresan grubunu yükselme ve çokkünlük durumda yardımcı olması için kullandıklarını
ifade etti. Prof. Dr. Aydemir, yardımcı ilaçların kısa süreliğine kullanıldığını,
belli bir iyilik sağlandıktan sonra kesildiğini belirterek, duygu durum
dengeleyici ilaçların ise iniş çıkışları kontrol etmek için uzun süre kullanıldığını
kaydetti.
Psikoterapi yöntemleri
uygulanırken temel amacın bipolar bozukluğun kendisini tedavi etmek olmadığını vurgulayan
Prof. Dr. Aydemir, kişiyi uzun dönem ilaç tedavisine bağlamak, hastalık
dönemleri ataklarını erken yakalamak ve remisyonu uzun süre sürdürebilir hale
getirmek amacıyla kullandıklarını söyledi.
Tıbbi hastalıkların çoğunda
ilacın ömür boyu kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Aydemir, “Hasta iyileşiyorsa
bizim için tedavi odur, tedavi hastanın ilacı bırakması değildir. Relapslar
yaşanmıyorsa tedavi başarılıdır. Remisyonu sağlamak ve sürdürmeyi amaçlıyoruz”
dedi.