29 Mayıs 2012 Salı

Uçlardan Dengeye


5.Uluslararası Bipolar Bozukluklar Kongresi kapsamında gerçekleştirilen ve Türkiye Bipolar Bozukluklar Derneği tarafından düzenlenen “Uçlardan Dengeye” konferansı bipolar bozukluğu olan hastalar ve yakınlarını daha iyi anlamak amacıyla gerçekleştirildi.

Türkiye Bipolar Bozukluklar Derneği tarafından düzenlenen “Uçlardan Dengeye”  konferansına Uluslararası Bipolar Bozukluklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Willen Nollen, Bipolar Bozukluklar Derneği Türkiye Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Simavi Vahip, Prof. Dr. Kaan Kora, Prof. Dr. Ömer Aydemir ve sanatçı Nurseli İdiz ile gazeteci Banu Güven katıldı.




İki uç arasında

Nüfusun yaklaşık %3-4'ünü etkileyen ciddi bir duygudurum bozukluğu olan bipolar bozuklukta kişinin duygudurumu, maniden depresyona aşırı 'iki uç' arasında değişebiliyor. Manik epizod sırasında, kişi aşırı mutlu ya da iritabl olurken, depresif epizod sırasında son derece üzgün ve umutsuz hissediyor. Epizodlar arasında kişinin duygudurumu normal olabiliyor. Duygudurumdaki bu değişimler ya da 'duygudurum dalgalanmaları' saatler, günler, haftalar ya da aylarca sürebiliyor. Sağlıklı kişilerdeki normal 'iniş ve çıkışların' tersine, bu duygudurum dalgalanmaları şiddetli ve yaşamı tehdit edici olabiliyor ve normal, sağlıklı işlevselliği engelleyebiliyor.
Bipolar bozukluk herhangi bir yaşta görülebilirse de, tipik olarak ergenlik döneminin sonu ya da erişkinlik döneminin başında başlıyor. Çoğunlukla bir hastalık olarak tanınmıyor ve bu bozukluğu olan kişiler gereksiz yere yıllarca ve hatta on yıllarca sıkıntı çekebiliyor. Tedavi edilmediğinde, alkol ve madde kötüye kullanımı, bozulmuş ilişkiler, kötü iş veya okul performansı, finansal ve sosyal sorunlar ve artan intihar riski gibi yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Doğru tanı, etkili tedavi ve uygun destekle, bipolar bozukluğu olan pek çok kişi duygudurum dalgalanmalarında denge sağlayarak; normal, üretken ve tatmin edici yaşam sürebiliyor.

Doğru tanı ve tedavi ile dengeli bir hayat…

5.Uluslararası Bipolar Bozukluklar Kongresi kapsamında gerçekleştirilen “Uçlardan Dengeye” konferansına katılan sanatçı Nurseli İdiz, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde psikiyatrik ya da nörolojik hastalıkların yeterince önemsenmediğini, bu konuda farkındalık oluşmadığını söyledi. Uzun yıllar bipolar bozukluk nedeniyle acı çektiğini anlatan İdiz, pek çok doktora başvurmasına rağmen bu hastalığı 15 yıldır çektiğini ve yalnızca bir yıl önce teşhis konduğunu belirtti.
Bipolar bozukluğu insan psikolojisini en fazla etkileyen ve teşhisi en zor konan hastalıklardan biri olarak niteleyen İdiz, bipolar bozukluk nedeniyle kendi meslek hayatına zarar vermiş olabileceğini çünkü insanların bu hastalığa sahip kişilerle çalışmak istemediğini vurguladı.
Bipolar bozukluğun hayatının çok kötü bir döneminde tetiklenip ortaya çıktığını söyleyen Nurseli İdiz, “Sanatçı olduğum için deli-dolu olduğumu söylüyorlardı. Gelgitler yaşıyordum, aşırı davranışlarım oluyordu, alkol kullanıyordum, terapi de uygulanıyordu fakat tanı konamıyordu. Bu şekilde 15 yılım geçti ne yazık ki” dedi.
Nurseli İdiz, “Doğru teşhis, doğru uzman ve hastalığa yüzde 100 inanmakla başlayan bir tedavi süreciyle insanların hayatı çok daha dengeli ve kontrol edilebilir bir hale geliyor, bu konuda insanların çekinmeden hastalığıyla yüzleşmeleri gerektiğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

Bipolar bozukluk ve kalıtım

Bipolar bozukluğun kesin nedeni bilinmemekle birlikte araştırmacılar bunun beyindeki bazı kimyasalların dengesizliğinin sonucu olduğunu düşünüyorlar. Bipolar bozukluğun aileden kaynaklanma olasılığı yüksek ve bipolar bozukluğu olan kişilerin üçte ikisinden çoğunun bu bozukluğu ya da majör depresyonu olan en az bir akrabası var. Bununla birlikte, genetik bilimi kimlerin bu hastalığa yakalanacağı kimlerin ise yakalanmayacağını tam olarak açıklayamıyor. Hastalığın gelişimi bir sensitizasyon (sinirsel tutuşma) sürecinden kaynaklanıyor olabilir. Hastalığın ilk epizodlarını büyük bir değişim ya da bir stres vakasının ortaya çıkardığı ya da 'tetiklediği' fakat her epizodun da bir sonraki epizodu daha olası kılan ve sonunda spontan olarak oluşan epizodlara yol açtığı düşünülüyor.

Bipolar bozuklukta tanı kriterleri

Bipolar bozuklukta tanının; mevcut semptomlara, hastalığın gidişine, hastanın öyküsüne ve eğer mümkünse aile öyküsüne dayanması gerekir. Tanı sürecinin başında, duygudurum değişikliklerine neden olabilecek diğer herhangi bir hastalık olasılığını dışlamak için kişinin fiziksel muayeneden geçirilmesi gerekir. Kişi çoğu zaman herhangi bir sorun olduğunu inkar eder ya da sorunları mental hastalıktan başka nedenlere bağlar. Bu nedenle doğru tanıda kişinin yakınlarının anlatımları da çok önemlidir. Ayrıca ailenin mental öyküsüne ilişkin bilgiler de değerlidir. Bipolar bozukluk döngüsel bir duygudurum bozukluğu olduğundan, doktorun hastanın mental öyküsü hakkında genel bir bakışa sahip olması ve önceki atakları gözardı etmemesi son derece önemlidir.
Gazeteci Banu Güven, 20 yıl önce çok yakın bir arkadaşının ruhsal anlamda büyük değişimler gösterdiğini ve bu nedenle çok sarsıldığını belirterek, “İyi olduğunu düşünürken bir yandan da acı çektiğini hissediyordum” dedi. Güven, onu anlamaya çalıştığını, tedavi görmeye başladıktan sonra iyi olduğunu ve arkadaşının o günden beri hayatını dengede yaşadığını söyledi.

Mani özgüveni artırıyor

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Kaan Kora, depresyon sırasında; çökkünlük, derin üzüntü, zevk aldığı faaliyetlere karşı ilgi ve istek azalması, karamsarlık, mutsuzluk, suçluluk, ölümle ilgili düşünceler, unutkanlık, kararsızlık, dikkat azalması ve dağınıklık, yorgunluk ve halsizlik, huzursuzluk, huzursuzluğa bağlı olarak yerinde duramama, uyku değişiklikleri, iştahta değişiklikler, enerji azalması gibi değişiklikler olduğunu belirtti. Bu belirtilerin en az birkaç tanesinin iki hafta ya da daha fazla süreyle hiç değişmeden devam etmesi ve bu değişikliklerin kişinin gündelik yaşamını etkileyecek boyuta ulaşması halinde bu tabloya depresyon adı verdiklerini kaydetti.
Prof. Dr. Kaan Kora, mani döneminde ise kişide aşırı coşku ve neşe görüldüğünü, bazen de neşenin öfkeyle yer değiştirebildiğini belirtti. Bu kişilerin gün içerisinde çok az uyuyarak çok enerjik olduklarını, her zamankinden daha hızlı konuştuklarını, düşüncelerinde hızlanma olduğunu ve buna bağlı olarak dikkat dağınıklığının ön plana çıktığını ifade etti. Bu kişilerin kendine güveninin arttığını söyleyen Kora, kişinin kendisini olduğundan daha önemli hissettiğini ve o şekilde davrandığını, fazla para harcamaya başladığını, hızlı araba kullanımı, cinsel aktivitede artış, alkol tüketiminde artış, beklenmeyen plan ve projelere atılma, tehlikeli işlere kalkışma gibi değişiklikler olduğunu belirtti. Bu durumun bir süredir devam ettiği ve kişinin gündelik yaşamını etkileyecek boyuta vardığı durumlarda kişiye mani tanısı konduğunu belirtti.
Hastalığını genetik ve stresli yaşamla ilgili olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kora, toplumun yüzde 3-4’ünde bu hastalığın görüldüğünü söyleyerek bunun tedavi edilebilir bir bozukluk olduğunun altını çizdi.

Tedavi ömür boyu sürmeli

Bipolar bozukluğun tedavisinde ilaç tedavisi ile psikoterapinin birlikte kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ömer Aydemir, bu amaçla duygu durumu dengeleyici ilaçları kullandıklarını söyledi. Böylece duygulardaki iniş çıkışları kontrol ettiklerini; antipsikotik ve antidepresan grubunu yükselme ve çokkünlük durumda yardımcı olması için kullandıklarını ifade etti. Prof. Dr. Aydemir, yardımcı ilaçların kısa süreliğine kullanıldığını, belli bir iyilik sağlandıktan sonra kesildiğini belirterek, duygu durum dengeleyici ilaçların ise iniş çıkışları kontrol etmek için uzun süre kullanıldığını kaydetti.  
Psikoterapi yöntemleri uygulanırken temel amacın bipolar bozukluğun kendisini tedavi etmek olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Aydemir, kişiyi uzun dönem ilaç tedavisine bağlamak, hastalık dönemleri ataklarını erken yakalamak ve remisyonu uzun süre sürdürebilir hale getirmek amacıyla kullandıklarını söyledi.
Tıbbi hastalıkların çoğunda ilacın ömür boyu kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Aydemir, “Hasta iyileşiyorsa bizim için tedavi odur, tedavi hastanın ilacı bırakması değildir. Relapslar yaşanmıyorsa tedavi başarılıdır. Remisyonu sağlamak ve sürdürmeyi amaçlıyoruz” dedi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder